Çığlık Edvard Munch (1893) Eser Analizi

ÇIĞLIK Tablosu Hakkında

Çığlık, Edvard Munch, 1893, Karton Üzerine Yağlı Boya, Tempera ve Pastel, 91 x 73.5 cm

Çığlık tablosunu ne zaman görsem içimden bir ses şöyle diyor: Evet çığlık bir renge bürünse böyle bir renk cümbüşüne bürünür hem böyle soluk hem böyle vahşi görünürdü. Bir delilik yanılsamasının yine delice bir ifadesi Munch tarafından oldukça ustaca işlenmiş. Çığlık tablosu çözümlemesinden önce gördüğümde neler hissettiğimi dile getirmek istedim. Sizler bu tabloyu gördüğünüzde neler hissediyorsunuz? Lütfen yorumlarda neler hissettiğinizi belirtin.

Bu tablonun insanı rahatsız eden bir cazibesi var. Resimde açıkça psikolojik bir savaşın dışavurumları gözükmekte. Peki sanatçı niçin böyle bir eser ortaya çıkarmış, çığlık tablosunun hikayesi ne? Arkasında nasıl sebepler yatıyor ki bizi hem böyle rahatsız edip hem de beğenimizi kazanabiliyor. Bu yazımızda gerekli incelemeleri yapacağız. Hazırsak haydi çığlık tablosu incelemesi başlasın!

Çığlığın Cümbüşü

Bu tabloya ne zaman baksam, zihnimde beliren ilk tepki renklerin ve boya sürme biçiminin yarattığı çekime hayret etmek oluyor. Çünkü Munch bu eserde dışavurumunu öyle net bir şekilde ortaya dökmüş ki, belki de salt düşünceye ve duyguya en çok yaklaştığı eseridir. Bu tip resimlerde, fiziki değerlendirmelerin bir çoğu neredeyse geçersiz kalıyor. Şöyle işlenmiş böyle uğraşılmış gibi tabirler böyle bir resim için fazlasıyla sığ ifadeler olurdu. O nedenle Çığlık tablosunun hikayesi, onu ifade etme biçimi kadar önemli bir inceleme kriteridir.

Arkadaki şu turuncuya, turuncunun arasına beliren yeşillere, denizle birleşen ufuktaki dalgalanmış görüntüye bir bakın! Öndeki köprüde ilerleyip hayatlarına devam etmekte olan iki figüre, denizin ortasından geçecek olan şu karaltılı tekneye bakın! Bir de şu önde mıhlanmış, korkulu-hayretli, yalnız ve dehşet içinde duran figüre bir bakın. Belki de bu resmin bizi bu denli etkilemesinin en büyük sebebi tablodaki bu figürün olabildiğince yalnız olması ve dehşetle bize bakıyor oluşudur. Belki bizlere kendimizden de bir parça hatırlatarak empati yaptırtıyordur.

Çünkü ben ne zaman çığlık tablosu ne anlatıyor diye düşünmeye kalksam, bunu düşünmeye bile fırsat kalmadan, derin bir duygu hissediyorum. Kendimi yalnızca tablonun estetik bağlamını düşünüp içine dalarken buluyorum. Yani bu resmin çok öznel bir yanı olduğunu düşünüyorum. Hepimizin baktığında farklı bir hisse kapılması bu resimde oldukça muhtemel. Ancak bu resmin analizini yapmaya çalıştığımız için elbette bir çok şeye değineceğiz. Yine de insanın içinde yarattığı boşluk öyle göze çarpıyor ki bunun üstünde durmazsak olmaz.

Çığlık Tablosunun Analizi

Otoportre, Edvard Munch, 1895

Genel Detaylar

Çığlık tablosu Edvard Munch tarafından 1893 tarihinde yapılmıştır. Tablo ”ekspresyonizm” akımının etkilerini taşır. (Ekspresyonizm ile ilgili detaylı bilgi edinmek isterseniz sizi bu yazımıza alalım.) Bilindiği üzere Munch Norveç asıllı bir sanatçıdır ve kendisi dışavurumcu üslubu benimseyerek resimler yapmıştır.

Bu eserin ana malzemesi yağlı boya, tempera ve pastel boyadır. 91 cm × 73,5 cm ölçülerinde olan Çığlık tablosu; ufak bir resim olmasına rağmen kendi boyundan büyük bir üne sahiptir. İngilizce The Scream olan tablonun sanatçının ana dili olan Norveççe’de adı ”Skrik”dir. Eserin bilinen yaklaşık olarak 6 versiyonu var. Bunlardan iki tanesi, Oslo’da bulunan The National Gallery’de sergilenmektedir. Diğer iki tanesi de Oslo MUNCH Müzesi’nde sergileniyor. Bir diğer önemli ve şaşırılacak detay ise şu: Çığlık tablosu tam 2 kez çalındı.

Görüldüğü üzere direkt olarak aynı formda tasarlanmış çokça resim mevcut.

Bir diğer önemli nokta ise Çığlık tablosunda yazan yazı. Resmin bir tarafında sanatçı tarafından yazılmış bir yazı yer alıyor. Orada şöyle der: ”Kan kun være malet af en gal Mand!” yani Türkçeye çevirmek gerekirse şöyle yazıyor. ”Yalnızca deli bir adam tarafından çizilebilir!” ne denir ki. Munch yaptığı şeyin oldukça farkında. Ve burada bahsettiği delilik, aslında onu harekete geçirip sürekli ateşleyen bir tetikleyici.

Bahsettiğim yazı burada net bir şekilde görülebiliyor. Dilerseniz üzerine tıklayarak büyük boy olarak görseli inceleyin. Sizin için yazdığı yeri kırptım.

Çığlık Tablosu Rekor Fiyata Satıldı!

2012 yılında Sotheby’s Müzayede Evi’nde açık artırmaya çıkan eser rus oligark Roman Arkadyeviç Abramoviç tarafından rekor bir fiyata satın alındı. Tam 119.9 milyon dolar! (119.900.000$ ve güncel kur ile tam olarak 3,469,889,214₺ yazması benden okuması sizden.) Bu satış ücreti o zaman için bir müzayedede o güne dek satılan en pahalı eser olma ünvanını resme kazandırmıştır.

Edvard Munch’un ”Madonna” isimli eseri de 2004 yılında çığlık ile birlikte kayıplara karıştı. Neyse ki 2006 yılında bulundular.

Gelelim Çığlık Tablosu Yorumuna

Resme ilk baktığımızda bizi karşılayan bir figür sanki dalgalanıp titreşirmişçesine durmaktadır. Figürün elleri hayret ve dehşetle yüzünün iki yanına kapanmış. Ağzı ve gözleri birçok duyguyu içinde yaşatacak kadar kocaman açılmış, garip bir tedirginlikle bize doğru bakıyor. İnsansı bir formdan bile uzak.

Bu figürü yakından inceleyince neredeyse ondan korkmak bile mümkün. Ancak onu yakından görünce hissedilen tek duygu bu da değil, tam anlamıyla bir karmaşa, en azından ben bu resmi ne zaman görsem bu figüre hem üzülüyor, hem çaresizliğini paylaşıyor, hem de onun hayretinden tedirgin oluyorum.

Onun hemen arkasında uzayıp giden bir köprü görüyoruz, köprünün sonuna doğru da bizi iki figür karşılıyor. Bildiğimiz kadarıyla bu kişiler sanatçının arkadaşlarının bir tasviri. Köprünün altından akan su koyu lacivert ile tasvir edilmiş. Onun hemen üstünde ise kırmızıya çalan sarı turuncu bir gökyüzü görüyoruz.

Aslında Munch’u biraz tanımaya onun hayatının perdesini aralamaya başlayınca eserlerindeki duygu yoğunluğu direkt olarak artıyor. Kısaca bahsetmek gerekirse sanatçı küçük yaşta annesini kaybediyor, daha sonra yine küçük sayılabilecek bir yaşta annesi olarak gördüğü ablasını da aynı hastalıktan kaybediyor.

Munch zaten duygu yüklü bir çocuk ve bunlar karşısında daha da derin duygulara sahip oluyor. Hatta bunlarla ilgili de birçok resmi bulunuyor ancak çoğu insan Munch’ı yalnızca Çığlık tablosu ile tanıyor.

Ne yazık ki hayatı; keder, hastalık, çaresizlik, ölüm, yoksulluk, delilik, baskı gibi kavramlarla çevrelenmiş bir çıkmaz. Belki de bu yüzden resimlerinde insanın içine işleyen, yüreğinin ortasına bir kor gibi mıhlanıp çaresizlikle kendini izleten bir yan var.

Çığlık tablosu da tüm bu hayatın iyi bir yansıması aslında. Çünkü kendisi yaşadığı her türden kötülüğü de sanatının beslenme biçimine bir katkı olarak ele alıyor.

Edvard Munch’un Tüm Hayat Hikayesini Öğrenmek için Tıklayınız.

Çığlık tablosunda ise sanatçının verdiği demeçlere göre bir gün köprüde iki arkadaşı ile yürümekteyken Munch’ın gözü kırmızıya çalan gökyüzüne takılıyor, arkadaşları yoluna devam ededursun Munch kendini gökyüzüne bakınca hissettiği şeylerden koparamıyor. Kan kırmızısı bulutlar gördüğünü ve bunların bir çığlık gibi doğanın kudretiyle çağladığını dile getiriyor. Ve o da çığlık atan bir resim yapmak istiyor ya da belki de bu derin sarsıntılı sesi durdurmak istercesine bir resim yapmak istiyor kim bilir. Nitekim yapıyor da.

Muhtemelen gördüğü bu manzara karşısında hem büyüleniyor hem kasvetleniyor. Bu nedenle bu manzaranın kendisinde yarattığı bu hissi tasvir etmenin bir yolunu arıyor. Munch gibi sanatçıların her resminin bir şiir olduğunu söylemek yanlış olmaz. Maddesel bağlamdan ileri derecede soyutlanmış resimler bunlar.

Yani muhtemelen kağıdın başına oturup nasıl güzel bir gökyüzü resmedebilirim diye düşünmüyor. İçinde akan ve aktıkça büyüyen bir his var, bu hissi bir şekilde dışarıya vurmalı. İşte o sırada dökülüveriyor parçalar bir şiir gibi.

Zaten figüre dikkatli baktığımızda figüre dair bir analiz yapmak bile öyle zor ki. Örneğin bu figüre dair yoğun bir belirsizlik söz konusu, belli belirsiz işlenmiş yüzü, olmayan saçları, bir mumdan akıyormuşçasına eriyen duruşu, cinsiyeti, sanki hiçbir şeyin belli olmadığı insan formuna andıran bir varlık gibi karşımızda duruyor.

Elleri kulaklarını kapatıp etrafındaki sesleri susturmaya mı çalışıyor, yoksa bu sadece bir çaresizlik ifadesi mi? Hiçbir şey belli değil çünkü bu bir insandan çok bir duygunun temsili. Duygularımız da böyle değil mi? Belli belirsiz, her an akıp gitmekte ve yenileriyle çağlamakta.

Edvard Munch, Self-Portrait, (1940–1943)

Yukarıdaki gördüğümüz bu otoportrede de sanatçının durağan bir yansıması bizi karşılıyor. Sanatçının buradaki yüz ifadesi, eski bir askıya asılan ince bir ceket gibi yerleşmiş o sıska duruş, arkadaki o renkli parıltı. Nedense bu eser bana hep Çığlık tablosunu çağrıştırmıştır. Zaten aslında her eseri kendisinin bir otoportresi niteliğinde. Bu resmin özel bir yeri olduğunu düşünüyorum. Zaten bu resim sanatçının son büyük resimlerinden. Bu resmi 1943 yılında bitirdikten yakın bir zaman sonra aramızdan ayrılıyor. O yüzden bu resme ne zaman baksam onun bize veda ediyor olduğunu görür gibi oluyorum. Bize ve kendisine.

Tablomuzun incelemesine dönecek olursak. Böyle bir figüre karar kılmadan önce kafasında benzer kompozisyonla birçok sahne varmış ve bunları da ayrı ayrı resmetmiş. Şimdi onlara da bakalım.

Evet buradaki üç resimden de gördüğümüz üzere aynı duyguyu birçok şekilde tasvir etmiş ya da içinde bulunduğu o durumda birden çok duygu hissetmiş. Tabi şahsi düşüncem bu resimlerin hiçbirinin çığlık resmi kadar etkili, çarpıcı ve ifadeci olmadığı yönünde. Ancak bir yandan da hepsini bir parça olarak görüyorum. Bu resimlerin tümü Munch’un belirli bir duyguyu sindirip öğütüp işlemesinden açığa çıkıyor.

Sanatçının diğer resimlerine de göz atalım:

Sağdaki resim Edvard Munch resimleri arasında benim en çok sevdiğim, izlemekten keyif aldığım resim. Siz en çok hangi resmini seviyorsunuz? Aşağıya inip yorumlara yazın bir sonraki incelemede sizin beğendiğiniz resmi inceleyelim.

Aslında sanatçının karakterinden yola çıkarak Çığlık ile ilgili çok fazla yorum yapılabilir. Ancak ne yorum yapılırsa yapılsın; insanın o eseri izlerken büründüğü duygusal bağlama göre çok yetersiz kalacak. Tam olarak yaşanması gereken bir resim, üzerine düşünmeye uğraşmadan hatta anlamaya dahi çalışmadan, o duygusal boşlukta yüzerek, o turuncu gökyüzüne karışarak, köprünün tahtalarını gıcırdatıp beynimiz diplerinde bir yankı duyarak, onun da dediği gibi, kan kırmızı gökyüzüyle sarsılarak izlememiz gereken bir resim. O nedenle ben bu yazıyı burada noktalıyor ve sizi eserle baş başa bırakıyorum.

”Leonardo da Vinci nasıl insan anatomisi üzerine çalışıp cesetleri parçalayıp incelediyse, ben de ruhları parçalayıp incelemeye çalışıyorum.” Edvard Munch

Herhangi bir konuda iletişime geçmekten çekinmeyin. Güncel kalmak için takip edin!

Eser Künyesi

Eser AdıÇığlık (The Scream)
SanatçıEdvard Munch
Tarih1893
Bulunduğu YerThe National Gallery, Oslo, Norveç
AkımEkspresyonizm
MalzemeKarton Üzerine Yağlı Boya, Tempera ve Pastel Boya
Ölçü91 x 73.5 cm
Paylaş
.

Düşüncelerini paylaş

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir